Herkes Sosyal Medyaya Bağımlı! Onlar Bile!
AZA ASKIN Firefox ve Mozilla Lab eski çalışanı. Reddit içeriklerini okumaya olan bağımlılığıyla başa çıkamadığı noktada kendi için bir yazılım yazdığından bahsediyor. Diğer yazılımcılar da sosyal medyanın hilelerini bilmelerine rağmen onu kullanmamakla ilgili iradelerinin zayıf olduğunu dile getiriyorlar. Bu bağımlılıktan kurtulmak için eve girmeden önce telefonu evde bırakmayı deneyen, yatak odasına almamayı seçen olduysa da başarılı olamamışlar.
İnsan doğasında başka insanlarla iletişim kurma dürtüsü vardır. Sosyal medyanın sunduğu iletişim imkânı ödül sisteminde dopamin salgılanmasına neden oluyor. Dahası beyin kökünün derinliklerine inmeye çocukların öz değer ve kimlik algısını ele geçiriyor. Evrimle birlikte etrafımızdaki insanların bizim hakkımızda ne düşündüğüyle ilgilenmeye başladık. Fakat diğerleri ile kastedilen hiçbir zaman yüzbinlerce insan olmadı. Ya da beş dakikada bir toplumsal onay alacak şekilde evrimleşmedik. Burada durum o zaman neden bunu yapmayı sürdürüyoruz diye sormamız gerek.
Aslında bu sorunun cevabı makine öğrenmesinde yatıyor. JEFF SEIBERT, Bilgisayara “bu sonucu istiyorum” şeklinde bir emir verdiğinizde bilgisayar bunu nasıl yapacağını bulur diyor. Makine öğrenmesinin mantığı buna dayanır. Biz sosyal medyada zaman geçirirken aslında birilerinin koyduğu amaca ulaşmak için yazdığı koddan etkilendiğimizi fark etmeyiz. İşin kötüsü, Facebook, Instagram, Twitter gibi şirketlerde çalışan kişiler bu sistemlerin nasıl çalıştığını anlayabilen azınlığı oluşturmaktadırlar. Hatta bazen onlar bile belli içeriklerle tam olarak neler olabileceğini bilemezler.
Facebook’a Göre Tüm Dünya Benimle Aynı Fikirde!
Facebook’ta bir süre zaman geçirdikten sonra herkesin bizimle aynı şeyleri düşündüğüne ikna olmamızın da bir nedeni var. Haber akışındaki içerikler kişiye özel sunuluyor. Haber akışımızdaki herkesin bize benzeyen kişilerden oluşması sağlanıyor. Böylece bir seçim öncesinde oy vermeyi planladığımız partinin iktidara geleceği sanrısına kapılıyoruz. Çünkü ana sayfamız öyle söylüyor!
RASHIDA RICHARDSON, NYU School of Law Profesörü, farkli bir dizi bilgi seti üzerinden ilerlendiğini, bunun geniş çaplı hale geldiğinde yarattığımız dünya görüşüyle çelişen bilgileri artık dikkate almadığımızı hatta anlamadığımızı söylüyor. Yani nesnel bireyler olmaktan çıkıyoruz.
Youtube eski mühendislerinden GUILLAUME CHASLOT “önerilenler” üzerine çalıştığı bir algoritmanın siyasi kutuplaşmaya neden olduğunu fark ettiğinde duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Bu kutuplaşma insanları çevrimiçi tutmakta çok etkili olduğu için Youtube bundan vazgeçmiyor.
Komplo Teorilerine Neden İnanıyoruz?
İnsanlar algoritmanın kendileri ne isterse onu sunmak için tasarladığına inanıyor fakat gerçek öyle değil. Algoritma aslında bizi içine çekecek birkaç delik bulmaya ve hangi deliğin daha çok ilgimizi çekeceğine odaklanıyor. Düz Dünya komplo teorisi bu algoritma tarafından yüz milyonlarca kez kullanıcılara önerildi. Buna inanacak aptal sayısının az olduğunu düşünebilirsiniz fakat algoritma her geçen gün daha da akıllanan bir yapıya sahip. Bugün birilerini dünyanın düz olduğuna inandıran algoritma yarın sizi yanlış olan başka bir düşünceye inandırabilir. Aynı algoritma bir dönem pizza sipariş etmenin insan ticareti yapmak olduğunu düşündürmüştü (Pizza Gate skandalı). Türkiye’de de benzer bir olay yakın tarihte trendyol üzerinden yaşanmıştı.
Örneğin siz bir kullanıcı olarak aşı karşıtıysanız Facebook’un algoritmasına bir şekilde komplo teorilerine inanmaya meyilli biri olarak kodlanıyorsunuz. Sistem yanlış bilgiye eğilimli bir olarak inşa edilmiş durumda. Nedeni ise basit. Yanlış bilgi şirketlere doğru bilgiden daha fazla para kazandırıyor. Gerçekler hiç eğlenceli değil! Kâr amaçlı dezenformasyona dayalı bir iş modeli bu.
Eğer bir seçimin sonuçlarını etkilemek istiyorsanız, Facebook’ta bir komplo teorisi grubuna üye olabilirsiniz. Ya da başka bir grupta Dünya’nın düz olduğuna inanan en az 100 kişi bulabilirsiniz.
Kullanıcılar Ne Yapmalı?
Yukarıda sıralanan örneklere bakınca kendi kimliğimiz ve gerçekte neye inandığımız noktasında kontrolümüz gittikçe azalıyor gibi gözükmekte. Aralıklı olumlu pekiştireçler ve algoritmanın da yardımıyla kullanıcılar olarak oldukça savunmasız durumda olduğumuz aşikâr. Eğer bir kullanıcı bireysel olarak önlem almıyorsa teknoloji şirketleri ya da algoritmalar tarafından yalnız bırakılacağa benziyor. Bu noktada bireyler kendi dijital okuryazarlık becerilerini geliştirmeli, doğrulama ekosisemi içindeki platformları takip etme alışkanlığı edinmelidir. Elbette buradaki tek sorumlu bireyler değil. Bu konuda bireysel dijital medya okuryazarlığına olan ilginin artırılması için otoriteler harekete geçmeli ve insanlar bir şeylerin yolunda gitmediğine ikna edilmelidir.
*Bu yazı “Social Dilemma” isimli belgeselin bir özeti ve değerlendirmesidir.
Hazırlayan: Dr. Öğr. Üyesi ESRA BOZKANAT